Günlük yaşamımızda farkında olarak veya olmayarak duyu organlarımızı sürekli kullanırız. Güzel bir gül görürüz, ona dokunuruz, nasıl koktuğunu merak ederiz ve burnumuza götürerek koklarız.Belki de ondan güzel bi reçel yaparak tadına bakmak isteriz ve reçellik olanları toplarken güllerin dallarından ayrılırken çıkardığı sesi duyarız. Hikayenin bu kısmına kadar 5 duyumuzu da kullandık. Peki ya 6. da varsa? Gülü görüp ona doğru yöneldiğimizde, elimizi uzattığımızda, koklamak için burnumuza götürdüğümüzde yani bu tüm basit olaylar gerçekleştiğinde koordinasyonumuzu sağlayan bir duyumuz daha var: Propriosepsiyon.
Beyin hala çözülememiş en karmaşık organımız olma ünvanını sonuna kadar hak ediyor. Bununla birlikte sinir ve kas iskelet sistemimiz ile ortak çalışarak yaşamsal faaliyetlerimizi otomatik olarak sürdürürken vücudumuzun her bir bölgesinden haber almak istemesi de en doğal hakkı. Kısaca anlattığım hikayeyle de açıklamaya çalıştığım propriosepsiyon, vücut bölümlerinin uzaydaki konumundan haberdar olma yeteneği olarak tanımlanabilir. Latincede proprio ‘’ özelleşmiş ‘’ ve ception ‘’algılama ‘’ anlamına gelen iki kelimenin birleşmesiyle ortaya çıkmıştır.
Bu algılama süreci ilk haberciler olan mekanoreseptörler ile başlar ve bu reseptörler deri, deri altı dokusu, tendonlar, eklem içindeki tüm dokular ve organlarda bulunurlar. En küçük değişimi elektriksel veya kimyasal olarak üst merkezlere iletirler.
Son yıllarda popüler olan propriosepsiyon sporda da büyük bir alanı kaplıyor ve hakkında birçok araştırma yapılıyor. Isınma - soğuma rutinlerinden hareket paternlerine, yaralanma öncesi koruyucu etkisinden yaralanma sonrası geri dönüşe kadar her durumda karşımıza çıkıyor.
Isınma rutinlerinde tercih ettiğimiz prosedürlerin bile propriosepsiyona etkisi oluyor. Örneğin 2017’de Human Movement Science dergisinin ekim ayında yayımlanmış bir çalışmada dizin propriosepsiyonunun ve kuvvetinin dinamik ve statik stretching ile nasıl değiştiğini araştırmışlar. Her iki esneme yönteminin de propriosepsiyona pozitif etki gösterdiği görülmüş fakat egzersize statik stretching ile başlamanın dizde görev alan kasların kuvvetinde azalmaya yol açtığı bulunmuş. Bu ve bunu gibi birçok araştırma egzersizden önce propriosepsiyon ve kasları hazırlamak açısından dinamik esnemenin tercih edilmesini öneriyor.
Diğer bir örnek olarak sıcak uygulamanın propriosepsiyonu olumlu, buz veya soğutucu spreyler gibi soğuk uygulamanın ise olumsuz etkilediği belirtiliyor.
Peki propriosepsiyon geliştirilebilir mi? Elbette. Bu algı mekanizmasının nasıl işlediğini anlamak ilk basamak. Daha sonra harekete geçebiliriz. Fizyoterapistiniz ile birkaç test yapıyorsunuz ve birlikte sizin ihtiyacınıza uygun bir egzersiz programı çiziliyor. Size özel oluşturulan ve çeşitli yöntemler kullanılan egzersizlerde ilerledikçe beynin uzuvları hakkında aldığı bilgiler sağlamlaşıyor, kaslarınız buna adapte oluyor. Koşarken yere daha sağlam basıyor, topa vururken omzunuzu daha stabil tutabiliyor hale geliyorsunuz. Böylelikle sakatlanma riski azalıyor. Eğer ‘’zaten sakatlandım’’ ‘’ sağ ayak bileğimi kaç defa burktum belli değil, geç mi kaldım?’’ diyorsanız endişelenmeyin.
Fizyolojik iyileşme ile birlikte propriosepsiyon basamakları tekrardan kurulabilir. Yaralanma mekanizması kontrollü bir şekilde canlandırıldığında bile artık eskisinden daha iyi olduğunuzu fark edebilirsiniz.
Sadece 2 tane göze sahip olduğunuzu düşünüyorsunuz fakat her mekanoreseptör vücut algısının bir gözü ve bizim için sürekli izlemekle görevli. Spor aktivitesi bir yana günlük hayatımızın her anında propriosepsiyon bizim için önemli ve gereken önemi verdiğinizde meyvesini aldığınız muhteşem bir olay. Yeter ki algılayabilelim.
Lifeon Concept
Comments